Okuma Aşkı
Jorge Luis
Borges’in çok güzel bir sözü var. Okuma iştahının içimde kaynadığı zamanlarda
ben de böyle hissederim. “Cennet’i her zaman bir çeşit kütüphane olarak hayal
etmişimdir.” diyor Borges. Geniş zamanlarda, yani yapmam gereken başka bir şey
yokken, güzel bir çay demleyip kitabımı elime aldığım zaman cennetsi bir haz
alırım bundan. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkına varmaz insan. Bir oturuşta
bir kitabı bitirmek, hele kendini, zamanı unutup; muhteşemdir.
İyi bir kitabın lezzeti hayattaki en tatlı
şeylerden biri gerçekten de. Bir romanın dünyasında kendimi kaybetmek,
romandaki karakterlerle en iyi arkadaşlar gibi samimi hale gelmek, sabah
kahvaltıdan sonra ya da yatmadan önceki son birkaç saat koltuğumda oturup bir kitabın
sessizliğinde kaybolmak, bütün bunların verdiği keyif gerçekten benzersiz.
Lakin şu da var ki, her güzel haslet gibi
okuma aşkı da çok çabuk kayar insanın ellerinden. Kaybedince o sevgiyi, tekrar
yakalamak için gayret gerekir. Okuma alışkanlığı, atıl bırakıldıkça atalete
sarılan, çalıştırıldıkça da daha çok çalışma hevesiyle dolan bir fabrika gibi
beynimizde. Bunun için o fabrikayı, okumaktan aldığımız lezzetin de azalmaması
için ayrıca, daim işler halde tutmak lazım.
Yazıma Nora Ephron’un sözleriyle son vermek
istiyorum. “ Okumak her şeydir. Okumak bana bir şey başardığımı hissettirir,
bir şeyler öğrendiğimi, daha iyi bir insan olduğumu. Okumak beni daha zeki
yapar. Okumak bana sonrası için konuşulacak şeyler verir. Okumak benim dikkat
eksikliğimin kendini tedavi ettiği inanılmaz derecede sağlıklı yoldur. Okumak
kaçıştır, ve kaçmanın tersine o, işleri yoluna koymaya uğraştığınız bir günün
sonunda gerçekle bağlantı kurmaktır, ve fazlasıyla gerçek bir günün sonunda
birinin hayaline dokunmaktır. Okumak mutluluktur.”
0 yorum: