Soñar No Cuesta Nada

    Hayal etmek, hiçbir şeye mal olmaz. Başlık İspanyolca'da, bu manaya geliyor. Geçenlerde, tam da sınava çalışırken aklıma hayaller takıldı, böyle harıl harıl çalışmam gereken zamanlarda da hayal gücüm çok kuvvetlenir, boş zamanımda ne kadar kassam kuramayacağım güzellikte, mutluluk veren hayaller, ben istemeden gözümün önüne gelir. Ben de hemato senin endokrin benim demem gerekirken, bu yüksek albenili hayallere kendimi kolaylıkla kaptırıveririm. O kadar tatlı olur ki bu hayaller, bana o kadar mutluluk verir ki, içinden çıkılmaz bir hal alır bu hayal kurma eylemi. Bazen rüyalarımda da görürüm hatta. Vücutta uzun süre salgılanan serotonin bi zaman sonra dikkat dağınıklığı, çabuk duygu durum değişiklikleri gibi bozukluklara yol açar. Ben kendime şiddetle telkin edip, artık bu hayalleri kurmayacağım diye efor sarf etmedikçe de durmaz bu hayal kurma eylemi. Allah'tan bir haftaya kalmadan aklım başıma gelir de, zor da olsa toparlanırım. O bir haftanın sonunda da, kaçan bir haftaya yanarım. Sonuçta, değerli zamandır giden.
    Diyeceğim o ki, hayal etmek tam anlamıyla bedava değil. Dünya hayatı kısa, yapılacak işler pek çok. Dünya, insanın her daim tetikte olmasını gerektiren bir yer. Nöbet yerinde, el tetikte beklerken de hayal kurulmaz ya.
    Bu durum bende iki senede bir falan oluyo. Bittiği zaman önce kendimi biraz sefil hissediyorum. Sonra daha rasyonel düşünmeye başlıyorum. Kısa sürede de düzeliyorum çok şükür. Lakin dediğim gibi, dünyada hayal kurmak bile bedava değil.

2 yorum:

Discombobulate

    İngilizce "discombobulate" sözcüğü, Sherlock Holmes filminde duymuştum, kulağa çok hoş gelen bir kelime. Tam Türkçe karşılığını bilmiyorum. Karşınızdakinin kafasını karıştırmak, onu yaptığınız bir şeyle net bir şekilde düşünebilmesini engellemek, onu şaşkınlatmak, sersemletmek anlamlarına geliyor. Ayrıca vocabulary.com adlı siteyi bulmama vesile olan sözcüktür. Harbiden kaliteli siteymiş; tarzı var. Bi de Sherlock Holmes'u de bi ayrı seviyorum.
    Discombobulate is a very fancy word for "confuse". When you are in a state that you don't know how to get from down, maybe you're discombobulated. 
    Siz de çok fena diskombobüle olduysanız; yorum bırakın.

2 yorum:

Liverpool ve Everton

    Bugün nedense içimde bir yazma aşkı, aklıma gelen ilk şeyi yazıcam dedim kendi kendime. Heralde şu yaz günü sabah akşam çalışıyor olmanın verdiği bir "deşarj isteği". İnsan kendini bir yolla ifade etmek istiyor. Kısmet işte, aklıma ilk gelen Merseyside derbisi oldu. Liverpool şehrinin takımları Liverpool FC ve Everton FC. Merseyside adlı nehrin bir yanında Goodison Park, diğer yanında Anfield Road. Bir yanda kırmızılar, bir yanda maviler.
    Liverpool, herkesin Avrupa'daki başarılarından ötürü bildiği bir takım. 5 kez Şampiyonlar Ligi'ni müzesine götürmüş bir takımdan bahsediyoruz tabi. Öte yandan Everton ise, dünyada eşi benzerine az rastlanır bir "consistency" ( İngilizlerin tabiriyle) göstermiş bir ekip. 100 yıldan fazla İngiltere'nin en üst liginde mücadele etmişler. (Yandaki resimde Everton ve Liverpool takımlarının stadlarının yakınlığını görmektesiniz.)
    Merseyside derbisi genelde dostluk içinde, keyifli geçen bir derbidir. Ara sıra ligin yüksek tansiyonu içinde  tatsızlıklar çıksa da İngiltere'de "Friendly Derby" olarak da anılan bu derbi, genelde bir şehrin iki kardeş takımının maçı havasında geçer.

0 yorum: